Hile Ve Oyun:
Bu hususta perde arkasından birçok hile ve oyunlar sergilenmektedir. ki bunların batıl hedeflerinin deşifre edilmesi gerekir. Ümmeti bölmek ve sünnetten uzaklaştırmak için ehli sünnet itikadına yönelik eskiden beri süren batini bir oyun mevcuttur. Ehli sünnete müntesib görünen bazı cahil ve gafil kimseler de kimi zamanlar bilerek veya bilmeyerek bu oyuna alet olmuşlardır. Hatta bu kimselerden bir zat Mezhebsiz İslam[162] adında bir kitab yazarak ehli sünnetin fıkhî mezhebleriyle kafir İsmailiye mezheblerini bir arada değerlendirmiştir. Diğer meşhur bir şahıs da aynen dört mezhebe uymak gibi şia mezheblerine uymanın da caiz olduğuna dair fetva vermiştir.[163]
Hatta bazı bidatçi ve batini guruplar Ehli sünnetin dört fıkhî mezhebine intisab ederek, sapık fikirlerini yaymak için kendilerine daha daha elverişli ortamlar oluşturmuşlar ve imamlara kendi sapık eğilimlerini teyid anlamına gelecek birtakım sözler nisbet etmekten dahi geri durmamışlardır.[164]
Bu bidatçilerden bazıları bu mezheblerin fıkhı ile ilgili kitablar yazarak, hadisleri reddedip bunun yerine kıyasıya amel, fuhşun bazı çeşitlerine cevaz gibi rezil fikirleri sanki o mezhebin görüşüymüş imiş gibi yaymaya çalışırlar. Tuhfe-isna Aşeriyye kitabının yazarı Muhtasar isimli bir kitab yazarak bunu İmam Malike isnad ettiklerini itiraf etmiştir. Bu kitabta İmam Malikin adını karalamak için köle ile livatanın caiz olduğunu yazmıştır.[165]
Bunlardan Süleyman el-Hanefî en-Nakşibendî Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)in Bu din, hepsi Kureyşten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır. hadisini[166] Şia akidesine uygun bir şekilde açıklamıştır. Bu nedenle çağımız şiilerinden Muhammed Hasan ez-Zeyn eş-Şia fit-Tarih[167] isimli kitabında Şii itikadını zahiren Hanefî ve Sünnî olan bu şahsın görüşleri ile teyid etmiştir. Fakat gerçek şu ki Ehli Sünnetin bu açıklamalarla hiçbir ilgisi yoktur. Bu, bir diğer Şii Mustafa Kamil eş-Şeybînin de ifade ettiği gibi Şia eğilimli tasavvufçuların görüşüdür ki, Nakşibendiyye tarikatı da onlardandır.[168] Müellifin Hanefî sıfatına aldanmamak gerekir.
Ayrıca bu hadisin, Şianın on iki imam inancıyla hiçbir ilgisi yoktur.[169] Dört mezhebden birine bağlı görünerek ortaya gerçek inancını teyid edecek fikirler atıp bu yolla batıl taifelerine hizmet edenlerin sayısı az değildir. Şeyh Muhammed Ebu Zehranın tesbitine göre Necmüddin et-Tufî (v. 716 h.) de maslahatın nassa mukaddem olduğu konusundaki iddialarıyla aslında aynı görüşteki Şia'nın propagandasını yapmayı hedeflemiştir. Çünkü Şiaya göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in vefatından sonra, imam nassı ibtal veya nesh edebilir. Ebu Zehranın da dediği gibi Tufî, imam kelimesini anmadan Şiilerin bu konudeki fikirlerini aynen sahiplenmiş ve nassın nesh veya maslahatı mürsele ile tahsisi fikrini öne sürerek, İslam Cemmatinin Şarinin naslarına verdikleri kudsiyeti hafife alarak izale etmeye çalışmıştır.[170]
Bazen de meşhur sünnî imamları ile kendi önderleri arsındaki isim, lakab ve künye benzerliğini kullanarak, kendi önderlerinin sözlerini sünnî imamlara nisbet ederler. İşin hakikatını bilmeyenler Kuran ve Sünnete aykırı bu sözlerin gerçekten İslam İmamlarına ait olduğunu sanırlar. Oysaki gerçekte bu sözler Rafizi şeyhlerine aittir.
Rafizilerin isim, künye ve lakab benzerliklerini insanları dinde aldatmak için kullandıklarını ilk farkedenlerden birisi İmam ed-Dehlevî ve arkadaşlarıdır. Bunlar şöyle dediler. Rafizlerin hilelerinden birisi de: İsmen sünnî imamlara benzeyen kendi adamlarının uydurdukları hadisleri, imamlara nisbet etmektir. Ehli Sünnetten durumun farkında olmayanlar ismi geçen şahsın kendi imamlarından birisi olduğunu zannetmekte ve böylece bu rivayeti kabul etmektedirler. Mesela; iki tane Süddî vardır. Bir tanesi Büyük Süddî, diğeri de küçük Süddîdir. Büyüğü Ehli Sünnetin sika imamlarından[171], küçüğü ise hadis uydurmakla meşhur aşırı Rafizilerdendir.[172]
Aynı şekilde iki tane İbn Kuteybe vardır. Bir tanesi aşırı Rafizi Abdullah b. Kuteybe, diğeri ise ehli sünnet imamlarından Abdullah b. Müslim b. Kuteybedir.[173] Sünni İbn Kuteybe el-Maarif isimli bir kitab yazmasından sonra bu Rafizi de insanları saptırmak amacıyla aynı isimde bir kitap yazmıştır.[174]
Şiilerin bu şekilde isim benzerliklerin suistimal etmeleri birçok ehli sünnet alimi gibi büyük imam Muhammed b. Cerir et-Taberîyi de derinden yaralamıştır. Şöyle ki Onunla aynı zaman ve aynı beldede yaşayan Muhammed b. Cerir b. Rüstem et-Taberî isimli bir Şiî, bu isimle Şiiliği teyid eden bazı kitaplar yayınladı. Bu isimle sadece İmam İbn Ceriri tanıyan halk ve hatta bazı alimler bu kitapları onun yazdığını sanarak ona karşı cephe aldılar. Öyle ki İmam İbn Cerir vefat ettiği zaman halkın tepkisinden korkularak gece evine gömülmüştür.[175]
İşte imam İbn Cerir bu olaydan böylesine çok eziyet görmüştür. Bu nedenle İbn Kesir şöyle dedi: Onu Rafizilik ve hatta bazı cahiller de ilhad ile suçladılar, ki o bu iftiralardan beridir. Bilakis O, Allahın kitabı ve Resulünün sünnetini ilim ve amel olarak bilip yaşayan en büyük İslam alimlerinden birisidir. [176]
Şiiler İmam İbn Cerire ayaklara meshin cevazı ve ayrıca iki ciltlik bir hadis kitabı isnat etmişlerdir. [177] İbn Cerire isnat edilen Şia kaynaklı bir diğer kitap da el-Müsterşid fil İmame isimli kitaptır.[178]
İbn Kesir bu gizli oyuna dikkat çekerek şöyle dedi: Bazı alimler biri İmam İbn Cerir, diğeri de Şii İbn Cerir olmak üzere iki ayrı şahsın bulunduğunu ve söz konusu kitapların Şii olana ait olduğunu söylediler.[179]
İbn Kesirin işaret ettiği bu hususun kesin bir hakikat olduğu, bugün artık ayan beyan açığa çıkmıştır.
Şia kaynakları Muhammed b. Cerir b. Rüstem b. Cerir et-Taberî Ebu Caferin H 310 yıluında Bağdadda vefat eden imamiye alimlerinden olduğunu yazmaktadır.(İmam İbn Cerir de aynı tarih de vefat etmiştir.) Bu Şiinin el- Müsterşid fil İmame ve Nurul Mucizat fi Menakibil Eimme İsna Aşere gibi kitapları vardır.[180]
Ebu Cafer et-Taberî denilen bir başka Şii daha vardır ki o da aynı hileli yola başvurmuştur.[181]
6 yüzyılda Şianın önderliğini yapan, Muhammed b. Ebil Kasım b. Ali Et-Taberî denilen bir diğer şahıs ise İslam ümmetini tekfir etmiştir. Şöyle diyor: Kim Alinin Ebu Bekre karşı üstünlüğünden şüphe ederse, müslüman görünse ve üzerinde İslam ahkamı cari olsa dahi, o kimsenin hakkında küfür ile hüküm verilir.[182]
Bazıları[183] bunun ile bir önceki Rafiziyi birbirlerine karıştırmışlardır fakat aralarında iki yüzyıl zaman farkı vardır.
Şiilerin bir benzer hileleri de Sünni imam İbn Kuteybeye yöneliktir. Şii İbn Kuteybenin yazdığı el-İmame ves Siyase adlı kitabı meşhur sünni alim İbn Kuteybeye nisbet etmişlerdir ki bu durum birçok kişiye gizli kalmıştır. Öyle ki sünni bir alimin kitabında şiileri destekleyici görüşler beyan etmesi, birçok araştırmacıyı hayretlere sevketmiş, bundan dolayı da müellifin gerçek kişiliğini araştırmışlar, fakat net bir bilgiye ulaşamamışlardır.[184]
Kitapta sahabeye yöneltilen suçlamalar ve Alinin, Ebu Bekrin hilafetini raddettiği yolundaki açık şia taraftarlığına rağmen, bazı araştırmacılar bu hileleri dikkate almayarak kitabın yazarının Malikî olduğunu söylemişlerdir.[185] İşte Şianın bu hilesini ilk keşfedenlerden biri de, onları yakından tanıyan ve onların yahudilerden daha hilekar olduklarını söyleyen Tuhfetu İsna Aşeriyye kitabının yazarı Allame ed- Dehlevî olmuştur.
İmamlara yönelik bir diğer iftira da, hiçbir delile dayanmaksızın sadece hasımlarının dedikodularından hareketle, imamların bazı konularda sünnet ve cemaatten ayrıldıkları iddiasıdır. Bu şekilde birçok imama nice iftiralar atılmıştır. İmamların İmamı Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)e iftira atılır da tabiilerine atılmaz mı?
Son çağlarda en çok iftiraya maruz kalan imamlardan biri de İmam Muhammed b. Abdulvahhab (radiyallahu anh)dır. İmamın yöneltilen iftiraları bildikten sonra, Onun yazdığı kitapları inceleyenler, iftiraların ne denli büyük olduğunu görürler. Davetinin hakikatini bilmeden dedikodulardan yola çıkarak İmamı şiddetle eleştiren bir hocaya, İmamın hakikatını bilen bir öğrencisi, bir gün İmamın Tevhid isimli kitabından imamın ismini sildikten sonra onu hocasına gösterir. Hoca yazarını bilmediği bu kitabı okur ve çok beğenir. Bunun üzerine zeki talebesi bu kitabın, onun sürekli eleştirdiği Şeyh Muhammed b. Abdulvahhaba ait oluğunu söyler. Hoca mahcup olur hatalı olduğunu anlayıp, gerçeği görür.
Bir ziyaretim sırasında Malezyalı bir hakim bana şöyle dedi: Siz ülkenizde Vahhabî itikadını okutuyorsunuz. Ben de ona şöyle karşılık verdim: Suudi Arabistanda yaygın olan fıkhî mezheb Hanbelî mezhebidir. İtikadda esas aldığımız temel eser ise Hanefi alimi Ebu Cafer et-Tahavînin Akidetüt Tahaviyesi ve yine Hanefî bir alim olan İmam Ali b. Ali b. Ebil İzzin bu kitaba yazdığı şerhdir. Görüldüğü gibi bu kitabın yazarı ve açıklayıcısının ikisi de fıkıhta Hanefi mezhebine mensupturlar, fakat itikaden hepsi aynı ailenin değişik fertleridirler. İmam Ahmedin İmam Ebu Hanifeden veya diğer imamlardan hiçbir farkı yoktur. Çünkü kaynak ve meşrebler aynıdır. Aynı şekilde İmam Muhammed b. Abdulvahhabın da onlardan hiçbir farkı yoktur.
Eğer bu imamlardan bize Allah ve Resulünün sözlerine aykırı sözler gelmiş olsaydı, hiç durmaz o sözleri alıp duvara çarpar, Allah ve Resulünün sözlerine uyardık. Aksi taktirde Allahın gazap ve cezasına uğrarız.
İmamların kendi eserlerine başvurulduğunda onlara karşı yürütülen hile ve desiselerin farkına varılacaktır.
Bir gün el-Ezher Dergisi genel yayın yönetmeni Abdulcelil Çelebiyi ziyaret etmiştim. Bana şöyle dedi: Sana tavsiyem, hiçbir görüş ve mezheb hakkında asli kaynaklarını incelemeden fikir beyan etme. Ben daha önce Muhammed b. Abdulvahhab hakkında pek iyi düşünmüyordum. Ancak ne zaman ki yazdığı kitapları okudum, işte o zaman işin gerçeğini öğrenmiş oldum. Bidatçiler imamlar ve mezhebleri hakkında her dönemde yalan ve iftiralar düzmekten geri durmamışlardır. Fakat bunların yalan olduğu, imamların kendi asli kaynaklarına başvurulduğu zaman hemen anlaşılır.[186]
Kendi inançlarını yansıtan eserler yazıp sonra bunu Sünnî alimlere nisbet etmek Batinîlerin ve Rafizîlerin öteden beri başvurdukları hilelerdendir. İmam Şevkanî el-Fevaidul Mecmua isimli eserinde bu hususa dikkat çekmiştir.
Aynı noktaya dikkat çekenlerden biri de, Tuhfenin yazarıdır. Şiilerin içinde batıl inançların bulunduğu Sırrul Alemin ismindeki bir kitabı İmam Ebu Hamid el-Gazalîye nisbet ettiklerini, sonrada bu kitaptan ehli sünnete karşı delil getirdiklerini tesbit etmiştir.[187]
Bu kitab H.1314 yılında Bombay, H.1324 ve 1327 yıllarında Kahire ve tarihsiz olarak Tahranda basılmıştır.[188]
Dr. Abdurrahman Bedevî bazı müsteşriklerle beraber kendisinin de bu kitabın Gazalîye ait görüşünde olduğunu bildirmektedir.[189] Çünkü kitabın 82. Sahifesinde yazar el-Mearrînin sohbetlerine katıldığından bahsetmektedir. Fakat bu doğru değildir. Çünkü Mearrî 448de vefat ederken, Gazalî 450 yılında doğmuştur. Dolayısıyla onun sohbetlerine katılması mümkün değildir.[190]
Süveydî, batıl görüşleri içeren daha başka birçok kitabın bu yolla ehli sünnet alimlerine nisbet edildiğini söyler. Ki bunu ancak ilimde ince zevk sahibi olanlar farkedebilirler.[191]
Bidat eklinin bir diğer hilesi de, ümmeti bölmek amacıyla bidatlerini teyid anlamında birtakım sözler uydurarak onları imamlara nisbet etmeleridir. Alusinin, zamanının bir tanesi, en büyük alimi dediği Hoca Nasrullah el-Hindî olarak meşhur Şeyh Muhammed, Rafizilerin bu hilelerine şöyle dikkat çekiyor: Hiç var olmayan birtakım kitap isimleri vererek oradan sahabeyi yerici ve Şiayı övücü ibareler naklederler. Bazen de ehli sünnetçe muteber kitapların isimlerini vererek, o kitaplarda asla bulunmayan, kendi uydurdukları cümleleri naklederler.[192]
Ve şöyle diyor: Keşful Ğumme isimli eserinde Erdebilî sıksık bu hileli yollara başvurmaktadır.
Bir diğer hileleri de şudur: Ehli sünnet görünümünde kitaplar yazarak içine hendi inançlarını teyid eden cümleler serpiştirirler. İmam ed- Dehlevî şöyle diyor: Rafizilerin başvurdukları bir diğer hile de şudur: İçinde sahih hadislere de yer verdikleri kitaplar yazarlar ve bu kitaplarda Dört Halifeden de övgüyle bahsederler. Sonra dördüncü halife Ali (radiyallahu anh)den bahsederlerken diğer halifelerden öyle olumsuz bir şekilde bahsederler ki okuyucu şaşırıp kalır ve ehli sünnetin de ilk üç halife hakkında bazı iddiaları kabul ettiğini sanır.[193]
Bir diğer hileleri de şudur: Sahih birtakım hadislere veya imamların muteber sözlerine kendi inançları doğrultusuna eklemeler yaparlar. Mesela; Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in Tebük harbinde Aliyi Medineye halife bırakması olayına şu eklemeyi yapmışlardır: (Sen Medinede halife olmadıkça benim gitmem mümkün değldir).[194] Oysa sahih hadisler ve tarihen sabittir ki Resulullah Tebukden önce ve sonra birçok gazvede Aliyi Medinede halife bırakmamış bilakis, yanında cihada götürmüştür.
Bidatçilerin gizli hilelerinden biri de hayali hadis ve metinler uydurarak bunları muteber kitaplardan aldıklarını iddia etmeleridir.
Buna örnek olarak İbn Mutahher el-Hıllînin Minhacul Kerame adlı eserini verebiliriz.
İbn Mutahher kitabında ehli sünnetin muteber kaynaklarından alıntılar yapacağını iddia etmesine rağmen, kitabında sahihten çok mevzu hadis ve itimada şayan olmayan kaynaklara yer vermiştir.[195]
Salebînin tefsirinden[196] ve Ebu Nuaymin Hilyesinden[197] ayrıca Havarizimî, Firdevsî ve Mağazilîden mevzu hadisleri seçerek almış ve bunların sahih olduklarını iddia etmiştir.
Şeyhul İslam İbn Teymiyye Minhacının özellikle de son cildinde bu hususa dikkat çekerek bu kitaplardaki yanlışlıkları[198] düzeltmiş ve şöyle demiştir: Nasıl ki nahiv, kıraat ilminin, dil ilminin ve tıp ilminin erbabı varsa, hadis ilminin de onlardan daha üstün erbabı vardır ve bu konuda onlara müracaat edilmelidir. Onların sıhhatinde ittifak ettikleri hak, zayıflığı ve uydurulduğu konusunda icmaa ettikleri ise batıldır. Üzerinde ihtilaf ettikleri hususlar ise adalet üzere araştırma ve inceleme sahasıdır. Bu ilmin erbabından bazıları şunlardır: Malik, Şube, Evzaî, Leys, İki Süfyan, İki Hammad, İbn Mubarek, Yahya el-Kattan, Abdurrahman b. Mehdî, Vekî, ibn Ilye, Şafii, Abdurrazzak, Feryabî, Ebu Nuaym, Kanebî, Humeydî, Ebu Ubeyd, İbn Medinî, Ahmed, İshak, İbn Muin, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Zühlî, Buharî, Ebu Züra, Ebu Hatim, Ebu Davud, Müslim, Musa b. Harun, Nesaî, İbn Huzeyme, Ebu Ahmed b. Adiy, İbn Hibban, Darakutni ve daha birçok ilim, nakil, rical, cerh ve tadil alimi.
Buradan hareketle, ehli tarafından tevsik edilmedikçe Rafizî, Batinî ve diğer bidatçilerin ehli sünnet kitaplarından yaptıkları nakillere güvenilemeyeceği açıkça ortadadır.
Hatta bazı bidatçi ve batini guruplar Ehli sünnetin dört fıkhî mezhebine intisab ederek, sapık fikirlerini yaymak için kendilerine daha daha elverişli ortamlar oluşturmuşlar ve imamlara kendi sapık eğilimlerini teyid anlamına gelecek birtakım sözler nisbet etmekten dahi geri durmamışlardır.[164]
Bu bidatçilerden bazıları bu mezheblerin fıkhı ile ilgili kitablar yazarak, hadisleri reddedip bunun yerine kıyasıya amel, fuhşun bazı çeşitlerine cevaz gibi rezil fikirleri sanki o mezhebin görüşüymüş imiş gibi yaymaya çalışırlar. Tuhfe-isna Aşeriyye kitabının yazarı Muhtasar isimli bir kitab yazarak bunu İmam Malike isnad ettiklerini itiraf etmiştir. Bu kitabta İmam Malikin adını karalamak için köle ile livatanın caiz olduğunu yazmıştır.[165]
Bunlardan Süleyman el-Hanefî en-Nakşibendî Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)in Bu din, hepsi Kureyşten gelecek olan on iki halifeye kadar aziz ve güçlü olacaktır. hadisini[166] Şia akidesine uygun bir şekilde açıklamıştır. Bu nedenle çağımız şiilerinden Muhammed Hasan ez-Zeyn eş-Şia fit-Tarih[167] isimli kitabında Şii itikadını zahiren Hanefî ve Sünnî olan bu şahsın görüşleri ile teyid etmiştir. Fakat gerçek şu ki Ehli Sünnetin bu açıklamalarla hiçbir ilgisi yoktur. Bu, bir diğer Şii Mustafa Kamil eş-Şeybînin de ifade ettiği gibi Şia eğilimli tasavvufçuların görüşüdür ki, Nakşibendiyye tarikatı da onlardandır.[168] Müellifin Hanefî sıfatına aldanmamak gerekir.
Ayrıca bu hadisin, Şianın on iki imam inancıyla hiçbir ilgisi yoktur.[169] Dört mezhebden birine bağlı görünerek ortaya gerçek inancını teyid edecek fikirler atıp bu yolla batıl taifelerine hizmet edenlerin sayısı az değildir. Şeyh Muhammed Ebu Zehranın tesbitine göre Necmüddin et-Tufî (v. 716 h.) de maslahatın nassa mukaddem olduğu konusundaki iddialarıyla aslında aynı görüşteki Şia'nın propagandasını yapmayı hedeflemiştir. Çünkü Şiaya göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in vefatından sonra, imam nassı ibtal veya nesh edebilir. Ebu Zehranın da dediği gibi Tufî, imam kelimesini anmadan Şiilerin bu konudeki fikirlerini aynen sahiplenmiş ve nassın nesh veya maslahatı mürsele ile tahsisi fikrini öne sürerek, İslam Cemmatinin Şarinin naslarına verdikleri kudsiyeti hafife alarak izale etmeye çalışmıştır.[170]
Bazen de meşhur sünnî imamları ile kendi önderleri arsındaki isim, lakab ve künye benzerliğini kullanarak, kendi önderlerinin sözlerini sünnî imamlara nisbet ederler. İşin hakikatını bilmeyenler Kuran ve Sünnete aykırı bu sözlerin gerçekten İslam İmamlarına ait olduğunu sanırlar. Oysaki gerçekte bu sözler Rafizi şeyhlerine aittir.
Rafizilerin isim, künye ve lakab benzerliklerini insanları dinde aldatmak için kullandıklarını ilk farkedenlerden birisi İmam ed-Dehlevî ve arkadaşlarıdır. Bunlar şöyle dediler. Rafizlerin hilelerinden birisi de: İsmen sünnî imamlara benzeyen kendi adamlarının uydurdukları hadisleri, imamlara nisbet etmektir. Ehli Sünnetten durumun farkında olmayanlar ismi geçen şahsın kendi imamlarından birisi olduğunu zannetmekte ve böylece bu rivayeti kabul etmektedirler. Mesela; iki tane Süddî vardır. Bir tanesi Büyük Süddî, diğeri de küçük Süddîdir. Büyüğü Ehli Sünnetin sika imamlarından[171], küçüğü ise hadis uydurmakla meşhur aşırı Rafizilerdendir.[172]
Aynı şekilde iki tane İbn Kuteybe vardır. Bir tanesi aşırı Rafizi Abdullah b. Kuteybe, diğeri ise ehli sünnet imamlarından Abdullah b. Müslim b. Kuteybedir.[173] Sünni İbn Kuteybe el-Maarif isimli bir kitab yazmasından sonra bu Rafizi de insanları saptırmak amacıyla aynı isimde bir kitap yazmıştır.[174]
Şiilerin bu şekilde isim benzerliklerin suistimal etmeleri birçok ehli sünnet alimi gibi büyük imam Muhammed b. Cerir et-Taberîyi de derinden yaralamıştır. Şöyle ki Onunla aynı zaman ve aynı beldede yaşayan Muhammed b. Cerir b. Rüstem et-Taberî isimli bir Şiî, bu isimle Şiiliği teyid eden bazı kitaplar yayınladı. Bu isimle sadece İmam İbn Ceriri tanıyan halk ve hatta bazı alimler bu kitapları onun yazdığını sanarak ona karşı cephe aldılar. Öyle ki İmam İbn Cerir vefat ettiği zaman halkın tepkisinden korkularak gece evine gömülmüştür.[175]
İşte imam İbn Cerir bu olaydan böylesine çok eziyet görmüştür. Bu nedenle İbn Kesir şöyle dedi: Onu Rafizilik ve hatta bazı cahiller de ilhad ile suçladılar, ki o bu iftiralardan beridir. Bilakis O, Allahın kitabı ve Resulünün sünnetini ilim ve amel olarak bilip yaşayan en büyük İslam alimlerinden birisidir. [176]
Şiiler İmam İbn Cerire ayaklara meshin cevazı ve ayrıca iki ciltlik bir hadis kitabı isnat etmişlerdir. [177] İbn Cerire isnat edilen Şia kaynaklı bir diğer kitap da el-Müsterşid fil İmame isimli kitaptır.[178]
İbn Kesir bu gizli oyuna dikkat çekerek şöyle dedi: Bazı alimler biri İmam İbn Cerir, diğeri de Şii İbn Cerir olmak üzere iki ayrı şahsın bulunduğunu ve söz konusu kitapların Şii olana ait olduğunu söylediler.[179]
İbn Kesirin işaret ettiği bu hususun kesin bir hakikat olduğu, bugün artık ayan beyan açığa çıkmıştır.
Şia kaynakları Muhammed b. Cerir b. Rüstem b. Cerir et-Taberî Ebu Caferin H 310 yıluında Bağdadda vefat eden imamiye alimlerinden olduğunu yazmaktadır.(İmam İbn Cerir de aynı tarih de vefat etmiştir.) Bu Şiinin el- Müsterşid fil İmame ve Nurul Mucizat fi Menakibil Eimme İsna Aşere gibi kitapları vardır.[180]
Ebu Cafer et-Taberî denilen bir başka Şii daha vardır ki o da aynı hileli yola başvurmuştur.[181]
6 yüzyılda Şianın önderliğini yapan, Muhammed b. Ebil Kasım b. Ali Et-Taberî denilen bir diğer şahıs ise İslam ümmetini tekfir etmiştir. Şöyle diyor: Kim Alinin Ebu Bekre karşı üstünlüğünden şüphe ederse, müslüman görünse ve üzerinde İslam ahkamı cari olsa dahi, o kimsenin hakkında küfür ile hüküm verilir.[182]
Bazıları[183] bunun ile bir önceki Rafiziyi birbirlerine karıştırmışlardır fakat aralarında iki yüzyıl zaman farkı vardır.
Şiilerin bir benzer hileleri de Sünni imam İbn Kuteybeye yöneliktir. Şii İbn Kuteybenin yazdığı el-İmame ves Siyase adlı kitabı meşhur sünni alim İbn Kuteybeye nisbet etmişlerdir ki bu durum birçok kişiye gizli kalmıştır. Öyle ki sünni bir alimin kitabında şiileri destekleyici görüşler beyan etmesi, birçok araştırmacıyı hayretlere sevketmiş, bundan dolayı da müellifin gerçek kişiliğini araştırmışlar, fakat net bir bilgiye ulaşamamışlardır.[184]
Kitapta sahabeye yöneltilen suçlamalar ve Alinin, Ebu Bekrin hilafetini raddettiği yolundaki açık şia taraftarlığına rağmen, bazı araştırmacılar bu hileleri dikkate almayarak kitabın yazarının Malikî olduğunu söylemişlerdir.[185] İşte Şianın bu hilesini ilk keşfedenlerden biri de, onları yakından tanıyan ve onların yahudilerden daha hilekar olduklarını söyleyen Tuhfetu İsna Aşeriyye kitabının yazarı Allame ed- Dehlevî olmuştur.
İmamlara yönelik bir diğer iftira da, hiçbir delile dayanmaksızın sadece hasımlarının dedikodularından hareketle, imamların bazı konularda sünnet ve cemaatten ayrıldıkları iddiasıdır. Bu şekilde birçok imama nice iftiralar atılmıştır. İmamların İmamı Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)e iftira atılır da tabiilerine atılmaz mı?
Son çağlarda en çok iftiraya maruz kalan imamlardan biri de İmam Muhammed b. Abdulvahhab (radiyallahu anh)dır. İmamın yöneltilen iftiraları bildikten sonra, Onun yazdığı kitapları inceleyenler, iftiraların ne denli büyük olduğunu görürler. Davetinin hakikatini bilmeden dedikodulardan yola çıkarak İmamı şiddetle eleştiren bir hocaya, İmamın hakikatını bilen bir öğrencisi, bir gün İmamın Tevhid isimli kitabından imamın ismini sildikten sonra onu hocasına gösterir. Hoca yazarını bilmediği bu kitabı okur ve çok beğenir. Bunun üzerine zeki talebesi bu kitabın, onun sürekli eleştirdiği Şeyh Muhammed b. Abdulvahhaba ait oluğunu söyler. Hoca mahcup olur hatalı olduğunu anlayıp, gerçeği görür.
Bir ziyaretim sırasında Malezyalı bir hakim bana şöyle dedi: Siz ülkenizde Vahhabî itikadını okutuyorsunuz. Ben de ona şöyle karşılık verdim: Suudi Arabistanda yaygın olan fıkhî mezheb Hanbelî mezhebidir. İtikadda esas aldığımız temel eser ise Hanefi alimi Ebu Cafer et-Tahavînin Akidetüt Tahaviyesi ve yine Hanefî bir alim olan İmam Ali b. Ali b. Ebil İzzin bu kitaba yazdığı şerhdir. Görüldüğü gibi bu kitabın yazarı ve açıklayıcısının ikisi de fıkıhta Hanefi mezhebine mensupturlar, fakat itikaden hepsi aynı ailenin değişik fertleridirler. İmam Ahmedin İmam Ebu Hanifeden veya diğer imamlardan hiçbir farkı yoktur. Çünkü kaynak ve meşrebler aynıdır. Aynı şekilde İmam Muhammed b. Abdulvahhabın da onlardan hiçbir farkı yoktur.
Eğer bu imamlardan bize Allah ve Resulünün sözlerine aykırı sözler gelmiş olsaydı, hiç durmaz o sözleri alıp duvara çarpar, Allah ve Resulünün sözlerine uyardık. Aksi taktirde Allahın gazap ve cezasına uğrarız.
İmamların kendi eserlerine başvurulduğunda onlara karşı yürütülen hile ve desiselerin farkına varılacaktır.
Bir gün el-Ezher Dergisi genel yayın yönetmeni Abdulcelil Çelebiyi ziyaret etmiştim. Bana şöyle dedi: Sana tavsiyem, hiçbir görüş ve mezheb hakkında asli kaynaklarını incelemeden fikir beyan etme. Ben daha önce Muhammed b. Abdulvahhab hakkında pek iyi düşünmüyordum. Ancak ne zaman ki yazdığı kitapları okudum, işte o zaman işin gerçeğini öğrenmiş oldum. Bidatçiler imamlar ve mezhebleri hakkında her dönemde yalan ve iftiralar düzmekten geri durmamışlardır. Fakat bunların yalan olduğu, imamların kendi asli kaynaklarına başvurulduğu zaman hemen anlaşılır.[186]
Kendi inançlarını yansıtan eserler yazıp sonra bunu Sünnî alimlere nisbet etmek Batinîlerin ve Rafizîlerin öteden beri başvurdukları hilelerdendir. İmam Şevkanî el-Fevaidul Mecmua isimli eserinde bu hususa dikkat çekmiştir.
Aynı noktaya dikkat çekenlerden biri de, Tuhfenin yazarıdır. Şiilerin içinde batıl inançların bulunduğu Sırrul Alemin ismindeki bir kitabı İmam Ebu Hamid el-Gazalîye nisbet ettiklerini, sonrada bu kitaptan ehli sünnete karşı delil getirdiklerini tesbit etmiştir.[187]
Bu kitab H.1314 yılında Bombay, H.1324 ve 1327 yıllarında Kahire ve tarihsiz olarak Tahranda basılmıştır.[188]
Dr. Abdurrahman Bedevî bazı müsteşriklerle beraber kendisinin de bu kitabın Gazalîye ait görüşünde olduğunu bildirmektedir.[189] Çünkü kitabın 82. Sahifesinde yazar el-Mearrînin sohbetlerine katıldığından bahsetmektedir. Fakat bu doğru değildir. Çünkü Mearrî 448de vefat ederken, Gazalî 450 yılında doğmuştur. Dolayısıyla onun sohbetlerine katılması mümkün değildir.[190]
Süveydî, batıl görüşleri içeren daha başka birçok kitabın bu yolla ehli sünnet alimlerine nisbet edildiğini söyler. Ki bunu ancak ilimde ince zevk sahibi olanlar farkedebilirler.[191]
Bidat eklinin bir diğer hilesi de, ümmeti bölmek amacıyla bidatlerini teyid anlamında birtakım sözler uydurarak onları imamlara nisbet etmeleridir. Alusinin, zamanının bir tanesi, en büyük alimi dediği Hoca Nasrullah el-Hindî olarak meşhur Şeyh Muhammed, Rafizilerin bu hilelerine şöyle dikkat çekiyor: Hiç var olmayan birtakım kitap isimleri vererek oradan sahabeyi yerici ve Şiayı övücü ibareler naklederler. Bazen de ehli sünnetçe muteber kitapların isimlerini vererek, o kitaplarda asla bulunmayan, kendi uydurdukları cümleleri naklederler.[192]
Ve şöyle diyor: Keşful Ğumme isimli eserinde Erdebilî sıksık bu hileli yollara başvurmaktadır.
Bir diğer hileleri de şudur: Ehli sünnet görünümünde kitaplar yazarak içine hendi inançlarını teyid eden cümleler serpiştirirler. İmam ed- Dehlevî şöyle diyor: Rafizilerin başvurdukları bir diğer hile de şudur: İçinde sahih hadislere de yer verdikleri kitaplar yazarlar ve bu kitaplarda Dört Halifeden de övgüyle bahsederler. Sonra dördüncü halife Ali (radiyallahu anh)den bahsederlerken diğer halifelerden öyle olumsuz bir şekilde bahsederler ki okuyucu şaşırıp kalır ve ehli sünnetin de ilk üç halife hakkında bazı iddiaları kabul ettiğini sanır.[193]
Bir diğer hileleri de şudur: Sahih birtakım hadislere veya imamların muteber sözlerine kendi inançları doğrultusuna eklemeler yaparlar. Mesela; Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)in Tebük harbinde Aliyi Medineye halife bırakması olayına şu eklemeyi yapmışlardır: (Sen Medinede halife olmadıkça benim gitmem mümkün değldir).[194] Oysa sahih hadisler ve tarihen sabittir ki Resulullah Tebukden önce ve sonra birçok gazvede Aliyi Medinede halife bırakmamış bilakis, yanında cihada götürmüştür.
Bidatçilerin gizli hilelerinden biri de hayali hadis ve metinler uydurarak bunları muteber kitaplardan aldıklarını iddia etmeleridir.
Buna örnek olarak İbn Mutahher el-Hıllînin Minhacul Kerame adlı eserini verebiliriz.
İbn Mutahher kitabında ehli sünnetin muteber kaynaklarından alıntılar yapacağını iddia etmesine rağmen, kitabında sahihten çok mevzu hadis ve itimada şayan olmayan kaynaklara yer vermiştir.[195]
Salebînin tefsirinden[196] ve Ebu Nuaymin Hilyesinden[197] ayrıca Havarizimî, Firdevsî ve Mağazilîden mevzu hadisleri seçerek almış ve bunların sahih olduklarını iddia etmiştir.
Şeyhul İslam İbn Teymiyye Minhacının özellikle de son cildinde bu hususa dikkat çekerek bu kitaplardaki yanlışlıkları[198] düzeltmiş ve şöyle demiştir: Nasıl ki nahiv, kıraat ilminin, dil ilminin ve tıp ilminin erbabı varsa, hadis ilminin de onlardan daha üstün erbabı vardır ve bu konuda onlara müracaat edilmelidir. Onların sıhhatinde ittifak ettikleri hak, zayıflığı ve uydurulduğu konusunda icmaa ettikleri ise batıldır. Üzerinde ihtilaf ettikleri hususlar ise adalet üzere araştırma ve inceleme sahasıdır. Bu ilmin erbabından bazıları şunlardır: Malik, Şube, Evzaî, Leys, İki Süfyan, İki Hammad, İbn Mubarek, Yahya el-Kattan, Abdurrahman b. Mehdî, Vekî, ibn Ilye, Şafii, Abdurrazzak, Feryabî, Ebu Nuaym, Kanebî, Humeydî, Ebu Ubeyd, İbn Medinî, Ahmed, İshak, İbn Muin, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Zühlî, Buharî, Ebu Züra, Ebu Hatim, Ebu Davud, Müslim, Musa b. Harun, Nesaî, İbn Huzeyme, Ebu Ahmed b. Adiy, İbn Hibban, Darakutni ve daha birçok ilim, nakil, rical, cerh ve tadil alimi.
Buradan hareketle, ehli tarafından tevsik edilmedikçe Rafizî, Batinî ve diğer bidatçilerin ehli sünnet kitaplarından yaptıkları nakillere güvenilemeyeceği açıkça ortadadır.
D harfi
- 4- Dârü'l Eman:
- C) İman Hakkındaki Görüşleri:
- DÂBBETÜ'L-ARZ
- ğ) Dua Ederken Dikkat Edilecek Kurallar:
- İmam Ebu Cafer Ahmed İbn Muhammed b. Selame et-Tahavi'nin İtikadı:
- İmam Şafii
- Kaynaklar
- Kur'ân-ı Kerim'de Dünya Hayatı
- ü) Duada Tevessül:
- Ümmetin hakkında en çok korktuğum (şey) saptırıcı imamlardır (önderlerdir).
- D) Sahabe Hakkındaki Görüşleri:
- DÂÎ
- Dalâlete Düşme Sebepleri:
- Dâr Tanımlarına Yeniden Bakmak:
- DÖRT İMAMIN İTİKATLARI AYNIDIR
- h) Dua Âdâbı:
- Hadis-i Şeriflerde Dünya Hayatı
- İmam Ahmed (H.164-241)
- İmam'ı Malik'in İtikadından Bazı Cümleler:
- v) Duanın İstismar Edilmesi:
- Bu hatadan kurtulmanın yolu Kur'an'a ve yine O'nun istediği gibi topyekûn sarılmaktan geçer.
- DALÂLET
- DOSTLUK
- E) Kelamdan Ve Dinde Tartışmadan Sakındırması:
- HUTBE-İ HÂCE
- ı) Kuran'da Allah'ın Bildirdiği Dualar:
- İmamı Şafii'nin İtikadı:
- İmamların İtikat Birliği
- Kaç Çeşit Dünya Vardır?
- y) Duada Neler İstemeliyiz?