İslâm Toplumunda Adalet:

         



İslâm toplumunun temelinde Kitap ve Mizan vardır. Müslümanlar  Kitab’a uyarak, Mizan'ı yerine getirirlerse, yani ölçülü davranıp aşırılığa, yanlış yollara sapmazlarsa, kıst'ı (adaleti) sağlarlar. Mizan'ın dengesi bozulduğu zaman, adalet kaybolur gider. İnsanlar en tabii  haklarını bile alamazlar. Toplumdaki zalimler gücü ellerine geçirdikleri zaman da zulümler artar. Kitab’ın yanında indirilen 'demir' güç anlamında alınırsa, şöyle demek mümkündür: Güç ve iktidar adaletin emrinde olmalıdır. Bunu sağlayacak olan da insanların Kitab'a ve O'nun hükümlerine uyup, mizan'ı yani ölçüyü korumalarıdır. O zaman hukukun üstünlüğü sağlanır ve insanlar haklarına kolaylıkla ulaşırlar. Kendini hukukun üstünde gören güçler, adalet anlayışını çiğner geçerler.



Kur'an'ın emrine göre mü’minler, bütün davranışlarında adaletli olmak zorundadırlar. Adaletli davranış kişinin kendi yaratılışındaki dengeye ve düzene uyum sağlatır. Ölçülü hareket şüphesiz insana mutluluk kazandırır, çevreye zarar vermekten kurtarır. İnsan hayatına denge ve olgunluk ancak adaletin her sahada uygulanması ile mümkün olur.



İslâm ümmeti 'vasat bir ümmettir'.[63] Buradaki 'vasat'  kelimesini tefsirciler 'adalet' ile açıklamışlardır.[64] Buna göre İslâm toplumu, dengeli, aşırılıklardan uzak, adaleti yerine getiren uyumlu bir toplumdur.



İslâm'a göre bütün insanlar bir ana-babadan meydana geldikleri için birbirlerine karşı üstünlükleri yoktur. Doğuştan herkes eşittir. Ûstünlük ancak takva ile olabilir. Kim Allah'tan hakkıyla çekinip-korunursa onun derecesi daha üstün olur.[65]



Adalet aynı zamanda takvaya yakın olmanın şartlarından birisidir.



"Ey iman edenler, adaletli şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutanlar olun. Bir topluluğa olan kininiz sizi adaletten ayırmasın. Adalet yapın, ki o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korunun. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır." (Maide: 5/8)    



Dikkat çeken bir nokta da şurasıdır ki Allah (cc) kendi sözünün (Kitab’nın) doğruluk bakımdan da adalet bakımından da tastaman olduğunu belirtiyor. Öyleyse adalet ve doğru olmak, O'nun sözüne (Kitab’ına) uymakla gerçekleşir.



Kur'an'a göre gerçek adaletin ölçüsü hakk'a uymaktır.[66] Hak neyi gerektiriyorsa  onu yapmak, hak kime aitse onu sahibine vermek, hak ile hükmetmekten ayrılmamak, her konuda hakk'ı ölçü almak, herkesin ve her şeyin hakkını korumakla adalet yerine getirilir.



İslâm, hakların yerine ulaşması için adaleti ve kıst'ı emrederken ilâhí adaletin de Ahirette herkese hakkını vereceğini, hiç kimseye haksızlık yapılmayacağını bildiriyor.[67]



Fıkıh açısından adalet, mahkemede şahitlik eden şahitlerin ve hükmeden hakimlerin adil olmalarıdır. Kur'an, insanlar arasındaki davaların çözüme kavuşturulabilmesi için ancak adalet sahibi kimselerin şahitliklerinin geçerli olabileceğini açıklıyor.[68] Mahkeme işlerindeki adalet;  hak ile hükmetmek şeklinde anlaşılmıştır. Adaletle hükmedin diyen âyetler bunu emretmektedir.[69] İman edenlerin her konuda Allah'ın indirdiği ile hükmetmeleri Rabbimizin emridir. Bunu yapmayanlar zalim, fasık veya kafir olurlar.[70]



İnsanlar arasında hükmederken, hakemlik yaparken, hak konusunda karar verirken, hatta çocukları eğitirken bile adaletli davranmak İslâmın getirdiği önemli bir prensiptir.[71]