Gizli Şirk Örneği Olarak Riyâ

“Riy┠ kavramının aslı görmek anlamına gelen “ru’yet”tir. Riyâ; kişinin, görsünler diye bir davranış içerisine girmesi, bir ibadeti gösteriş için yapmasıdır. Bu; işte, davranışta ve ibâdette gösteriştir. Sâlih bir ameli Allah rızâsını kazanmak amacıyla değil, insanların beğenisini, onların hoşnutluğunu kazanmak için yapmaktır. Bu şekilde gösteriş yapanlara ‘riyâkâr’ veya ‘mürâi’ denilir.



Riyâ anlayışında, yapılan fiil niyete uymaz. Bu uygunsuzluk yerine getirilen ibâdette ve davranışta ya tamamen ya da biraz olabilir. Riyâ, samimiyetsizliğin, ikiyüzlülüğün, kişiliksizliğin bir sonucudur. Bazı zayıf karakterli insanlar, ya bir dünyalık elde etmek, ya bir makama çıkmak, ya da şöhrete ulaşmak için başkalarına şirin görünmeye çalışırlar. Onların hoşuna gidecek davranışta bulunurlar. Oldukları gibi değil de; yaranmaya çalıştıkları kişilere  göre görünürler, ortama göre hareket ederler.



Riyânın en çirkini şüphesiz, insanı Rabbine yaklaştıran ve kulluğun gereği olan ibâdetin veya İslâmî ilkelerin çirkin çıkarlara âlet edilmesidir. Kişinin, ibâdeti, kul olduğu ve Allah’ın rızâsını kazanmak için değil de; menfaat elde etmek niyetiyle yapmasıdır. Bir kişinin tamamen veya  az da olsa saf ve iyi niyetinin tersine iş ve ibâdet yapması, bunun sonucunda mükâfat beklemesi riyâdır.



Riyâkâr, Allah rızâsı için yapılması gereken bir ibâdeti, kullar görsün diye sergiler. Allah’tan beklenmesi gereken sonucu/ödülü de kullardan bekler. Böyle bir durumda iki yalan  ve yanlış vardır: Allah rızâsı için yapması gereken davranışı kullar için yapmak; Allah’tan beklenmesi gereken bir mükâfatı kullardan beklemek. Kur’an-ı Kerim, riyâyı münâfıkların önemli bir özelliği olarak saymaktadır:



“Gerçek şu ki, münâfıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman isteksizce (tembel tembel) kalkarlar. İnsanlara karşı riyâ (gösteriş) yaparlar ve Allah’ı çok az anarlar.” (4/Nisâ, 142)



Yine, Mâûn sûresinde namazı gösteriş için kılıp, kıldığı namazdan habersiz olanlar kınanmaktadır. Sûrenin başında Din’i yalan sayan, yetime yemek yedirmeyi teşvik etmeyen kimse kınanırken, sûrenin sonunda, riyâ/gösteriş için namaz kılanlar ağır dille suçlanır. Bu kimseler “mâûn”u (zekâtı veya çeşitli yardımları) da vermezler (Bkz. 107/Mâûn, 4-7). Mâûn sûresinin ifadesine göre bu gibi riyâ, Din’i yalanlamakla eşittir; münâfıklık ve çirkin bir davranıştır. Riyâ, olduğundan farklı şekilde iyi görünerek insanların kalbinde hak etmediği bir yer almak isteğidir. Böylesine bir davranış karakter bozukluğudur, bir kalp hastalığı ve alçak bir ikiyüzlülüktür.[153]