Basiret Nedir?

İdrak, zeka, ilim, tecrübe, kalp ile görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görme, kavrayış, feraset. Başımızdaki göze basar, kalp gözüne de basîret denir.[76] Buna göre basîret; kalp gözüyle görüş, işin iç yüzüne nüfuz etmek bir şeyin içini -dışını, önünü- sonunu, aslını ve hakikatini bilmektir. Bu nedenle basîret-i kalp, kalp uyanıklığı; basîretsiz,gafil, basîreti bağlanmak gaflette bulunmak anlamına gelir. [76]



‘Basiret’, görme, görüş,  gören göz gibi anlamlara gelen ‘basar’ kökünden  türemiştir.



‘Basiret’in sözlükte, idrak etme, görme, doğru ve ölçülü bakış, uzağı görebilme, kavrayış, bir şeyin iç yüzünü anlayabilme, feraset, kalb ile görme gibi manaları vardır.



Kur’an bu kelimeyi normal ‘görme’ anlamında kullandığı gibi, gerçeği keşfetme, doğru yolu tanıma, gerçeği yalandan, Hakk’ı batıldan ayırma yeteneği anlamında da kullanmaktadır.   



‘Basiret’, kalp gözüyle görebilme, işin iç yüzünü anlayabilme, bir şeyin aslını ve gerçeğini idrak edebilmedir. Manevi körlük ve sapıklıkta olmak bunun karşıtıdır. Manevi körler, sadece kafa gozüyle görürler, ötesini göremezler, gördükleri maddi cismin ötesindeki anlam üzerinde düşünmezler.



Şu âyetin verdiği örnek oldukça ilginçtir:



“Eğer onları doğru yola çağırsan işitmezler. Görürsün, sana bakıyorlar (nazar ediyorlar), oysa onlar görmüyorlar (basarları yok).” (A'raf: 7/198)



Kendilerine davette bulunan Peygamberi cisim olarak görüyorlar, O’na bakıyorlar ama O’nu, O’nun davetini, O’nun görevini anlamıyorlar.



Her türlü manevi faaliyetin merkezi kalptir. Kalbin de dışarıya açılan iki penceresi vardır. Bu pencerenin biri, duymak (sem’i) diğeri ise, görmek’tir (basar/basirettir). Duymak kulağın, görmek ise gözün gücüdür. Ancak her iki fiil de kalbin bir faaliyeti olarak kullanılır. Kalbin duyması, kulağın duyduğu şeyi anlaması, kavraması ve niteliğini tesbit etmesidir. Herhangi bir sesi duyan kimseye sağır denmez.  Fakat Kur'an, Hakk’ı duydukları halde anlamayanlara, idrak etmeyenlere ve İslâma teslim olmayanlara ‘sağır’ demektedir.



Âlemlerin Rabbi Allah’ı hesaba katmaksızın hevasının her dediğini yapan, azan, sapıtan, inkârcı ve müşrik olanlar ile küfürdeki (inkârdaki) inadı yüzünden kalbi mühürlenmiş, kalbi Hakk’a kapatılmış kimseler; Hakk’ın sesini duyamazlar. Peygamberin yaptığı daveti anlamazlar. Kur’an âyetleri onlar için bir anlam taşımaz. Çünkü kalplerinin anlama kabiliyeti yoktur. İşte böyleleri ‘sağır’dırlar.



“De ki: Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutmaktayım. Ancak sağır olanlar, uyarıldıkları çağrıyı işitmezler.” (Enbiya: 21/145)



Çok günah işlemekten ve isyan etmekten dolayı kalpleri kararmamış olanlar, dolaysıyla kulakları işitir olanlar, Peygambere indirilen âyetleri duydukları zaman anlarlar, imanları artar ve gözleri yaşla dolar.[76]



Bunun gibi ‘basar-görme’ faaliyeti de hem gözün bir fiili, hem de kalbin bir işi olarak geçmektedir.[76]



Basîret ilâhî bir nur ve hakkın batıldan ayırt edilmesine yarayan bir bilgidir. Kalplerinde bu özellik bulunmayan kimseler hakkında Allah Teâlâ "Onların kalpleri vardır ama onunla gerçekleri anlayamazlar" (el-A'raf, 7/179) buyurmuştur.



Basîret Kur'an-ı Kerîm'de tekil şekliyle iki yerde geçer:



1) "Ey Muhammed! De ki, benim yolum budur. Ben ve bana uyanlar basiretle insanları Allah'a çağırırız." (Yusuf, 12/108).



Burada basiret açık delil, kesin bilgi manasında kullanılmıştır.



2) "Özürlerini sayıp dökse de insanoğlu kendi kendine şahiddir." (el-Kıyamet, 75/14) ayetinde şahit manasına kullanılmıştır.



Görme yani basar hem insanlarda hem hayvanlarda olduğu halde basiret duygusu sadece insana verilmiştir. Etraftaki eşyayı, uzaktaki bir cismi iyi ve mükemmel bir şekilde rahatça gören gözler olduğu gibi, bunu çok az görenler de vardır. Aynı şekilde eşyanın hakikatini tam anlamıyla idrak eden fevkalâde basiret olduğu gibi bu eşyanın gerçeklerini göremeyen kalp gözleri de vardır. İnsanın kötülük ve ahlâksızlıklara dalması onun basîretini bağlar. Fakat Allah'a itaat, salih bir amel, mükemmel ve gerçek bir tevhidi akide, mümine üstün bir basiret verir. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in "Mümin'in ferasetinden korun, zira o Allah'ın nuru ile bakar"[76] buyurması mümindeki basiret ve kavrama kabiliyetinin üstünlüğünü gösterir. Basiret sahibi bir mümin başkalarından önce kendi kusur ve eksikliklerini görür. Resulullah şöyle buyurur:



"Allah bir kulu hakkında iyilik murad ederse, ona, kendi kusurlarını görme kabiliyetini verir."[76]



"Ey basiret sahipleri ibret alınız." (el-Haşr, 59/2) ayeti, insanın ilerisi için daha tedbirli davranıp Allah'ın emirlerine ters düşmekten sakınmasını sağlamak maksadıyla yapılan bir hatırlatmadır. Bu da müminin basiretini gösterir.



İman bir basirettir. Basireti açık olanlar Allah'ın dinine ve hükümlerine talip olurlar. Basireti kapalı olanlar da Allah'ın nizam ve hükümlerine sırt çevirirler.[76]