Basiret İman İlişkisi:

‘Basiret’ aslında ilâhí bir nur’dur. Allah’ın ‘Basar’ sıfatının iman eden kullarda bir yansımasıdır. Mü’min bu nur (ışık) sayesinde Hakk’ı anlar, idrak eder ve gereğini yapar. Allah’ın âyetleriyle karşılaştığı zaman, ne anlama geldiklerini kavrar, yani bütün âyetler onun için bir anlam ifade ederler.



Sürekli salih amel işleyen mü’minlerin kalpleri tertemiz olduğu için basiretleri etkin haldedir. Günahlarla ve isyanla kirletilmemiş bir kalp nur (aydınlık) içerisindedir. Mü’min bu nur ile eşyanın, yani insana sunulan her türlü âyetin ötesini idrak eder, bu idrak ve kavrama sonrasında da teslimiyetini artırır. İnkârcıların ve inatçı müşriklerin kalpleri bu görevini yapamaz.



“Onların kalpleri vardır ama onunla gerçeği anlamazlar.” (A’raf: 7/179)



Kur’an bir takım kalplerin pas tuttuğundan söz etmektedir.[76]



Şu hadis-i şerif bu konuda ilginç bir gerçeğin altını çiziyor.



Peygamberimiz (sav) kalplerin pas tutmasını şöyle açıklıyor;



“Kul bir hata yaptığı zaman kalbinde siyah bir iz meydana gelir. Eğer kişi, o hatadan kendini çeker, af ister ve tevbe ederse kalbi cilalanarak (o leke silinir). Şayet kul aynı hatayı yapmaya devam ederse, kalpteki leke artırılır. Hatta bir zaman gelir, bu lekeler kalbi tamamen kaplar. İşte bu durum Allah’ın; “onların yapageldikleri ameller kalplerini paslandırmış sözündeki paslanmadır.”[76]



‘Basar’, görmeyi ve görme gücünü ifade ederken, ‘basiret’ görmeyi sağlayan nur’u ifade etmektedir. Kur’an âyetleri insanların gerçeği görmelerine ışık uttukları için onlara da ‘basiret’ denmiştir.[76] Bu nur’dan, bu basiret gücünden mahrum olanlar, aydınlıktan yoksun kalıp yollarını şaşıranlardır. Onlar, Hakk’a sırt çevirdikleri için nur’suzluğu, basiretsizliği kendileri seçmiştir.



“Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını, (nurlarını) giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakiverir.” (Bakara: 2/17)



Allah’tan gelen vahy, yani Kur’an âyetleri birer ‘basiret’tir.



“Doğrusu, size Rabbinizden ‘basiretler’ geldi; artık kim görürse kendisi içindir, kim de kör olursa kendi aleyhinedir.” (En’am: 6/104)



Allah’ın âyetleri, insanın gerçeği görmesini, kalp gözünün açılmasını sağlayan nurdurlar. Bunları görmemek, bunlarla kalbi aydınlatmamak, tek kelime ile körlüktür.



Allah’ın âyetleri karşısında ikili oynayan münafiklar kördürler, sağırdırlar.[76]



İnatçı kafirler, doğru yola çağrılsalar bile işitmezler. Onlar bakar kördürler.[76] Onların kalpleri vardır; bununla kavrayıp anlamazlar, kulakları vardır; bununla duymazlar, gözleri vardır; bununla görmezler. Bunlar tıpkı dört ayaklılar gibidirler. Dört ayaklı yaratıklar da bazı sesleri duyarlar, bazı şeyleri görürler ama ne olduğunu anlamazlar.[76]



Kur’an-ı Kerim  şöyle diyor:



“De ki: Bu, benim yolumdur. Ben bir basiret üzere Allah’a davet ederim; ben ve bana uyanlar da ...” (Yusuf: 12/108)



Peygamber (sav) insanları bir hayale, bir belirsizliğe, temelsiz şeylere davet etmiyor. O’nun davet ettiği şey, mantıklı, isbatlı, anlaşılan, basiretle idrak edilebilen şeydir. Onun kuruntularla, aslı astarı olmayan şeylerle ilgisi yoktur. Bu davet, körükörüne, batıl ve bozuk amaçlara, nefsin isteklerine bir davet değildir. Bu davet ne dediğini bilen, hikmete çağıran bir Peygamberin davetidir. Kur’an, basiret sahiplerini ifade ederken ‘ulu’l elbab-kalp sahipleri’[76], ‘ulü’l ebsar-basiret sahipleri’[76], ‘ulü’n nühâ-sağduyu sahipleri’[76] tabirlerini kullanıyor. Bu gibi basiret sahipleri nefislerinin isteklerine kapılarak günaha dalmazlar, kalplerini günahlarla kirletmezler ve karartmazlar; böylece onlar ilahí bir bağış olarak bir nur’a kavuşurlar. Basiret sahibi olarak manevi gerçekleri olduğu gibi idrak ederler.



Bu şekilde basiret sahibi olmayan bakar körler, kalp gözü kapalı olanlar; Allah’ın âyetleri karşısında sağır ve kör kesilirler. Ne o âyetleri anlarlar, ne de o âyetlerin arkasındaki gerçekleri idrak ederler. Sürekli günah ve isyanda oldukları için kapleri bu basiret nurunu kaybetmiştir. Bu nedenle Hakk’ı anlamakta, kabul etmekte ve gereğini yapmakta güçlük çekerler.



Basiret sahipleri gören kimseler, basireti olmayanlar ise kör (âmâ) kimselerdir.



“Ve onlardan sana bakacak olanlar vardır. Ama kör olanları –üstelik hiç görmüyorlarsa- sen mi doğru yola getireceksin?” (Yunus: 10/43)



Onların bu körlüğü karanlık gibidir, tıpkı görmenin, yani basiret sahibi olmanın nur (aydınlık) olduğu gibi.[76]



Kur’an, basiret sahibi kimseleri, azabı hak etmiş kimselerin durumundan ibret almaya davet ediyor.



“….Artık ey basiret sahipleri ibret alın.” (Haşr: 59/2)



Şüphesiz ki kalpleri paslanmış ve kirletilmiş, eşyayı, olayları, âyetleri ve insan olarak konumunu anlayabilme nurunu kaybetmiş kimseler ne ibret alırlar, ne de basiretle bakabilirler.



Basiret, aslında iman etmiş bir kalbin ulaştığı yüce bir idrak ve kavrama yeteneğidir. Bu, mü’minlere imanın bir hediyesi olarak verilmiştir. Kalp gözünün açıklığı, iman nuruyla bakabilme, Allah’ın âyetlerini, Hakk’ı anlayabilme ve gereğini yapabilme anlayışıdır. Basiret sahibi olanlar, Hakk’ı anladıkları gibi baktıkları zamanda Allah’ın nuruyla bakarlar.[76] Bu bakımdan kendi hatalarını anlarlar, kusurlarını ve eksikliklerini görürler ve düzeltme yoluna giderler.



Basiret aynı zamanda Allah’ın hükümlerine uygun yaşama şuurudur. Basiretsiz olanlar ise, Allah’ın hükümlerine sırtlarını dönerler ve başkalarının hükümleriyle hayatlarıyla yön verirler.[76]