BAYKUŞ

Başında kedi kulağı gibi iki sorgucu bulunan ve geceleri öten yırtıcı bir kuş.



Cahiliyye döneminde sabahleyin evinden çıkıp işine giden insanın önünden bir kuş kalkarsa veya davar cinsinden bir hayvan geçerse bu uğursuzluk sayılırdı. Adam evine döner işine gitmekten vazgeçerdi.



Baykuş uğursuz sayılan kuşlar arasında yer alırdı. Cahiliyye Arapları'nın inancına göre, maktûlün katili bulunduğu halde ceza tatbik edilmezse, maktûlün ruhu baykuşa intikal eder; baykuş da sürekli olarak beni sulayınız diye ötermiş. Katile ceza tatbik edilince baykuş kaybolurmuş.



Bu düşünce ve inancın gerçek bir değeri yoktur. Peygamberimiz (s.a.s.), baykuşun ötmesinin uğursuzlukla ve İslâm inancıyla ilgisi olmadığını, böyle bir düşüncenin cahiliyye adeti ve inancı olduğunu belirtmiştir.[76]



Bu düşünce sadece Araplar arasında kalmadı. Diğer ülkelerde de baykuşun ötmesi uğursuzluk kabul edildi. İran Edebiyatı'nın büyük şairi Şirazlı Sa'dî 'Gülistan' adlı eserinde halkının bu konudaki düşüncesini "cihanda devlet kuşu yok olsa bile hiç kimse baykuşun gölgesine sığınmaz" biçiminde belirtiyor.



Ülkemiz halkı arasında da baykuş, uğursuz ve sevimsiz bir kuş olarak tanınır. Türk Edebiyatı'nda da bu yönüyle işlenir. Halit Fahri Ozansoy'un Baykuş adlı manzum oyunundaki yaşlı köylü, oğlunun birinin kurtlar tarafından parçalanmasını, diğerinin veremden ölmesini baykuşun ötüşüne bağlar ve onu uğursuz bir kuş olarak nitelendirir.



Türk Şiiri'nde de baykuş sevimli bir kuş olarak kabul edilmez. Bu düşünceye göre baykuş viranelerde ve ören yerlerinde yaşar. İnsanın gönül bahçesinde baykuşun ötmesi onu viraneye döndürmesi için yeterli bir sebeptir.



Nazar boncuğunu, baykuş ötmesini, köpek ulumasını, ağaç ve kabirlere çaput bağlamayı, mum yakma ve kabirler çevresinde horoz kurban etmeyi, mezar yaptırma, mevlit okutmayı İslâm'dan sanan kimseler aldanmakta, bâtıl ve hurafelerle oyalanmaktadırlar. Kesinlikle bu inançların İslâm ile ilgisi yoktur.[76]